30 Mayıs 2011 Pazartesi

Daha sahip olamadığın bir şeye tutunmak...

Hayat yepyeni başlangıçlar ve bitişlerle dolu derler ya... Doğruymuş!

Ve her bitiş bir parça ölümü tatmakmış aslında...


Başlangıçlar; yepyeni ümitler, sıcacık duygularla sarıp sarmalar. Yoluna çıkan her engeli hevesle ve bitmek bilmeyen bir kuvvetle atlatırsın. Eğer şansın yaver giderse bütün engelleri aşarsın...

Ama şansın yoksa... Uğraşır durursun işte! Ve gün gelir, küçücük bir engelde bile sarsılır hale gelirsin. Tahammülün kalmamıştır artık çünkü.

Bavulunu alır gidersin.

Peki ya sonra?

Sen bitişinin şokunu yaşarken, kara kara nerede hata yaptığını düşünürken, çoğu zaman yeni bir başlangıç yaptığını fark edemezsin bile...

“Ha gayret!” diye geçirdiğin, birşeylerin gerçekleşmesini beklediğin zamanlarla kaderini şekillendirmeye çalışırsın.

Tek bildiğim Dünya’nın gerçekten adaletli bir yer olduğu...

Ben “Ne ekersen onu biçersin!” diye düşünürken... Kuantumcular diyor ki: “Evrene ne gönderirsen onu alırsın.” Karma’ya inananlar da der ki: “Yaptığın hiçbir şey  boşa gitmez. Yaptığın şey her ne ise; iyilik, kötülük, yardım, cinayet, sevmek ya da nefret etmek fark etmez; sana değiştirilemez bir şekilde geri dönecektir.”

Buna inanıyorum!

Ama arada sırada aklım da bulanmıyor değil... Hayat bazen çok karışık bir hal alıyor.

Mesela; kendini en çok eleştiren insanlardan birisi olarak ben bazen kendi yazdıklarımı bile okumaya tahammül edemezken, kendimi eleştirirken en acımasız bir hal alırken bazı insanların;

“Ben yaptım çok güzel oldu!”

“En çok ben çalıştım!”

“En iyisi benim!”

“Peşimden bilmem kaç kişi koşuyor!” gibi şeyler söylemeleri... Ben elimde bavulum, tekrar tekrar yeniden başlarken... Bunlara yürekten inandıkları ve evrene mesaj gönderip daha sonra başarılı olacakları anlamına mı geliyor yani şimdi?

Nasıl yani ya?

Peki, benim kendimi bu derece eleştirmem, aşağılık kompleksine sahip olduğum anlamına mı geliyor?

Mesela bunları hiç bilmiyorum!

Evren’in numarasını biliyorsanız SMS atmak istiyorum kafama takılan şeyler var!

Hele hele, hayatlarımızı kendimiz seçeriz diyenler... O yoksulluk içinde yaşayan, savaşlarda sefil olan, bütün yakınlarını kaybetmiş insanlar...

Şimdi kendileri mi seçtiler bu hayatı?

Eğer öyleyse sormak istiyorum: “Bu kardeşlerim neden Donald Trump gibi bir elinde purosu, bir elinde 20’lik eşi, milyarlar içerisinde yüzecekleri bir hayat seçmediler?”

Cevap hazır!

“Çünkü onların ruhlarının bu acıları çekmeye ihtiyaçları var!”

Herkes adına cevap veriyorum:

“Hadi oradan!”

Madem iyilik düşününce iyilik oluyor, acılara gerek yok ki be kardeşim!

Hem bir insanın ruhu neden acıya ihtiyaç duyar? 

Anlayamıyorum!

Ama yine de;

Sonların aslında yeni başlangıçlar getirdiğine “Ha gayret!” deyip bütün gücüyle yeniden başlama şevkine sahip olabilen insanların bir gün bir şekilde başarılı olacağına, ya da istediğini alacağına...

Yürekten inanıyorum!

Bir şarkı dinledim geçenlerde...

“Sahip olmadığım şeylere tutunuyorum...”

Hayat her zaman planladığımız gibi gitmiyor. Hızına ayak uyduramıyoruz. Birşeyleri bırakmak her ne kadar zor gelse de...

Yine de birşeylere tutunmak lazım öyle değil mi?

Hayatta kalmak için, nefes alabilmek için...

Aşkına, yeteneğine, toprağına, inancına, servetine, felsefene... 

Sen neye tutunuyorsun? Bir düşünsene...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder