Günlerdir, belki de aylardır olan erteleme durumum şu an itibariyle sona ermiştir.
Yazmadığım zamanlar en tehlikeli zamanlardır benim için. Sanki içime biriktiririm tüm düşüncelerimi, tüm kelimelerimi...
İçimde birikip koskocaman, siyah bir girdap oluştururlar.
Bak; şimdi tekrar keşfettim onları, bir klavye ve ekran ile nasıl boşaltabileceğimi içimdeki tüm siyahlıkları...
Aslında iyiyim, her şeyin iyi gitmesi gereken bir dönemdeyim, fakat geçmişle gelecek arasında sürekli gelip gitmekten, insanların ne düşüneceğini önemsemekten delirecek gibiyim.
Yenilikler her zaman cazip gelir insana. Benim için de öyle fakat bir yandan yenilenme diğer yandan da elindekini koruma isteği, kendi dünyana kimseyi sokma ki yaralanmayasın düşüncesi yordu belki de...
Az ve özdür çevremdeki insanlar, herkesi severim, anlamaya çalışırım elbet, fakat herkesin beni anlamak için bu kadar çabalayacağına inanamadığımdan onları kendi dünyama kabul etmek asıl bana zor gelen.
Allah aşkına bir düşünsene kim suçlar beni bu durumda?
Herkes kendisinden bahsediyor öyle ya da böyle...
Ben kendimden bahsetmekten çoktaaaan vazgeçtim. Neden mi?
En son ne zaman herhangi bir arkadaşınızla konuştuğunuzda, sizin için önemli olan bir olayı anlattığınızda tüm dikkatini vererek sizi dinledi?
Ya da son zamanlarda şu tarz cümleler geçmeden bir diyaloğunuz oldu mu?
"... aaaa evet ben de aynısını düşünmüştüm!" Açılımı: Ben senden daha önce düşünecek kadar akıllıyım.
"... ben de böyle birşey yaşadım!" Açılımı: Ben senden çok önce yaşadım bunu en iyi ben bilirim.
"...benim de şöyle..." Açılımı: Şu an aslında kendimden bahsetmek istiyorum.
"...benim de böyle...." Açılımı: Senin başına böyle bir şey geldiğini anladım fakat ben yaşadığım için benimki daha ilgi çekici."
"...ben..." Açılımı: Ben daha iyiyim.
"...ben..." Açılımı: Ben süperim!
"....ben..." Açılımı: Ben daha....
Hayatımızı sadece buna adamışçasına, tutkuyla kendimizi sürekli birileriyle kıyaslıyoruz farkında mısınız?
Herkes kendi benliğiyle o kadar meşgul ki... Herkes gibi ben de... Bunun da farkındayım elbet, ama benlikler içerisinde kaybolmaktansa suskun kalmayı tercih ettim bir müddet. Çok mu?
Değil, inan hiç değil...
Herkesin bir klavye başında tuşlara dokunarak kendisini anlatabileceği, sürekli kendisinden bahsedebileceği, takma adlarla normal şartlarda hiç ulaşamayacağı insanlara eleştiriler-hakaretler yağdırabileceği bir zamanda yaşıyoruz.
Hep "-bileceği" şeklinde kullandım, bunlar pekala şu anda yapılıyor fakat aynı olanaklar uzakları yakınlaştırmak, bilgiyi paylaşmak, yenilenmek, ulaşmak için de kullanılabilir. Evet, bunlar da yapılıyor, fakat tercih sizce hangisinden yana?
Gerçekten bilinçli olarak kullanabiliyor muyuz elimizdeki olanakları?
Evet, özgürüz. Belki de hiç olmadığımız kadar...
Bu özgürlüğü nasıl kullandığımızın farkında mıyız ki acaba?
Değiliz! Hem de büyük bir çoğunluğumuz hiç değiliz.
Ucundan kıyısından takip ettiğim bu dünyanın tam içine düşünce aslında ne kadar büyük olduğunu iyice anladım artık...
Bu yolu ben seçtim, ben öğrenmek istedim fakat kendimi uzayda hissettiğimi de kabul etmeliyim.
Geçtiğimiz iki ay belki de benim için en zorlu öğrenme süreciydi. Zaman zaman tekrar böyle hissedebileceğimin de farkındayım fakat diyorum ya bu benim seçimim.
Sürekli canlı, yenilenen, tüketilen ve gelişen bir dünyanın içerisindeyim...
Ben; kendi dünyamı korumakta bu kadar direnirken, yeniliklere de adapte olmaya çalışıyorum.
Halbuki su gibi ustalıkla kabımın şeklini alırım.
Bu eller az mı ıvır zıvır içerikleri yazdı, ne yoğunluklarda çalıştı...
Elbet buna da alışacak ve çalışacak bunun da farkındayım.
Alışmayı, öğrenmeyi ve başarmayı belki de hiç bu kadar istememiştim.
Haydi hayırlısı diyelim, bu seferlik böyle bitirelim...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder