30 Nisan 2011 Cumartesi

Sarmaşık


Yazmıyorum, okuyamıyorum.
Yapabildiğim tek şey tadımlık hikayeler izleyerek kafamı uyuşturmak, ancak böyle kaçabiliyorum.
Kaçacak bir şey var mı? Onu bile bilemiyorum.
Sorunlarım yine kafamın içerisinde büyüyor. Nasıl büyümüş bu kadar anlayamıyorum. Zamanında tohumlarını fark etmeden ekmişim. Onlar da bir sarmaşık gibi hevesle, hızla beynimi sarmalıyorlar.
Koparmak istiyorum, yapamıyorum.
O tadımlık hikayelerde buluyorum huzuru. O dakikalar içerisinde kendimi gerçek olmayan karakterlerle özdeşleştiriyorum. Onlara veriyorum dikkatimi. Ancak o zaman sarmaşıklarımı unutuyorum ben.
Sahi ne zaman bu kadar büyümüşler ki?
Sulamadım da ben onları… Büyümeleri için çaba sarf etmedim bile!
Sonra, yine gerçeğimi fark ediyorum. Beni, benim kendim olduğunu.
Aslında kaçamadığımın farkındayım. Ama kaçtığımı düşünmek, bana bir müddet için bile olsa huzur veriyor.
Bir şeyi atlatmak için önce kabullenmen gerekir ya…
Ben galiba bunu çoğu zaman beceremiyorum. Öyle olmamış gibi davranmayı tercih ediyorum. Ya da olmasını istediğim gibi olduğunu gibi hayal ediyorum.
Hayallerim…
Eskiden daha çok aralardım hayal kapılarımı. O kapı bir açıldığında; ben istediğim anda, istediğim yerde olabilirdim. İstediğim şeyi yaşardım.
İstediğin anda, istediğin yerde, istediğin kişi olabilmek ne kadar büyük bir lükstür bilir misin?
Ama sanki son zamanlarda hayallerime bile kaçamıyorum.
Çünkü biliyorum gerçek olmayabilirler ve ben bundan çok korkuyorum. Dolayısıyla kaçıp saklanmak istiyorum.
Hayatla saklambaç oynuyorum anlayacağın kendimce… Ama nefes aldığın sürece bu mümkün mü sence?
Ben sadece kendimi kandırıyorum!
Ben saklandıkça, saklanmaya çalıştıkça; kendimi başarısız, değersiz, çirkin ve mutsuz hissediyorum.
Sahi, ben ne zaman bu kadar dibe vurdum? Dibe vuracak bir neden var mı gerçekten ortada?
Geçmiş ve gelecek o kadar kafamın içerisindeki, sarmaşıklardan şimdi neredeyim, ne yapıyorum göremiyorum.
Görmek de istemiyorum.
Ama diyorum ya kabullenmek gerek…
Ben bugün; birkaç gündür, belki de haftalardır dibe vurduğumu kabul ediyorum!
Ama bunun için bir şeyler yapmam gerek…
Aşkım Burak’ım, Nimet Annem, Babam, Deniz Amcam beni iyi edemez.
Açıkçası kendimden başka beni hiç kimse iyi edemez.
Ancak ben kendimi mutlu edebilirim…
Ben saklandığım yerden çıkmaya hazırım artık. Hayattan saklandığımı zannederek kendimi oyalamaktan çok sıkıldım.
Allah der ki: “Sabırla dua edin!”
Sabrettim, sabrediyorum, sabredeceğim.
Hayatın özeti de bu değil mi zaten?
İlk nefesimizi aldığımızdan beri; büyümek için, yürümek için, kendi başımıza bir şeyler yapabilmek için, mutlu olmak için, iş bulabilmek için, aşık olabilmek için, evlenebilmek için, çocuğumuzun olması için, onların büyümesi için, kısacası her şey için, her gün sabretmiyor muyuz?
Sonra da gün geliyor bir zaman, bir yerde son nefesimizi veriyoruz.
Geçmişimiz hazinemiz, geleceğimiz umutlarımız, şimdi ise nefesimiz kadar değerli değil mi o zaman?
Şu an, başka bir yerde birileri bir nefes almak için bile yaşam savaşı veriyor…
Asıl onlar savaşıyor!
Kaçmak, saklanmak gibi bir lüksleri yok onların.
O zaman bu şımarıklık niye?
İnsan yaşarken nasıl bu kadar kör olabiliyor sahi? Nasıl kendi yarattığı, görmek istediği dünyada, kendi sarmaşıklarıyla boğulabiliyor?
Aman Allah’ım!
Sen ki sonsuz bir resim çizmişsin bizler için… Aklımızın alamayacağı ayrıntılarla güzelleştirmişsin.
Ama biz yaşarken göremiyoruz.
Ben kendi sarmaşıklarımda boğuluyorum, bazıları sürekli bir şeyler arıyor, bazıları buluyor da kıymetini bilmiyor, bazıları da günlük rutinlerinde kayboluyor, bazıları ise bir nefes daha alabilmek için bile savaşıyor.
Birisi demiş ki: “Tanrı’yı güldürmek istiyorsan ona planlarından bahset.”
Sahi sen bize güler misin acaba? Gülüyor musun?
Bu kadar insanı nasıl takip ediyorsun? Bizim sadece yaptıklarımızı değil, içimizdeki düşünceleri, aklımızdan ve kalbimizden geçenleri de biliyorsun. Bu seni nasıl deli etmiyor?
Bu kadar ses, bu kadar istek, bu kadar isyan, acı, üzüntü, kötülük, savaş, kıskançlık…
Bir bu kadar da iyilik, güzellik, şükür, fedakarlık, mutluluk, aşk, barış ve huzur var mı gerçekten?
Çoğu zaman var olduğuna inanıyorum, en azından inanmaya çalışıyorum biliyorsun. Ama bazen de sarmaşıklarım çıkıyor meydana. Ben onları söküp atmadıkça, kopartmadıkça en azından budamadıkça böyle hissetmeye devam ediyorum.
Ben senin bana verdiğin hayatı dolu dolu yaşamak istiyorum. Seni ve güzelliklerini her baktığım yerde görebilmek istiyorum Allah’ım!
Sarmaşıklarımın içerisinde saklanarak kaybolmak istemiyorum ki!
Ama bu uç duyguları, düşünceleri de sen bana vermedin mi?
Ben bir gün hayattaki her güzelliği görebiliyor, bir gün de dibe vurabiliyorum.
Çünkü sen beni böyle yarattın.
Sanırım ben güzelliklerimi, güzellikleri görme kabiliyetimi olduğu kadar sarmaşıklarımı ve acısını, sıkıntısını ta göğsümde hissettiren o yoğun duygularımı da sevmeliyim.
Çoğu insanın olduğu gibi bu da benim imtihanım!
Ben her durumda, her halimi sevmeyi öğrenmeliyim.
Her insanın olduğu kadar benim de mutlu olmaya hakkım olduğunu, mutluluğun her insan için hak olduğunu öğrenmeliyim.
Allah’ım bana o yüce sabrından ve affediciliğinden ver. Sen ki biz insanların baktığı her yerde seni görmesi, şükretmesi, inanması için koskocaman bir Dünya yarattın… Sen bizi yarattın ve sabırla bizi bekliyorsun. İnanmamız, seni görebilmemiz, şükretmemiz için sabırla bizi bekliyorsun…
Ben artık saklanmaktan çok yoruldum.
Allah’ım ben artık mutlu olmaya hazırım…
Sarmaşıklarımı senin bana verdiğin eller, aklım ve kelimelerim sayesinde kopardım, budadım onları.
Bilirim ki günün birinde bir bakacağım yine büyümüşler…
Ama yine bilirim ki, senin bana verdiğin eller, akıl ve kelimelerim olduğu sürece, seni görebildiğim sürece ve nefes alabildiğim sürece yine onları budayabileceğim.
Bu eller, bu akıl ve bu kelimeler kadar sarmaşıklarım da benim. Onlar da bana ait. Onlar da bana renk katıyor.
Ve ben artık bunu kabulleniyorum.
Ben Özlem. Daha öncesini bilemiyorum ama 23 yıl 8 aydır nefes alıyorum.  Benim sonsuzluğa uzanan bir hayal gücüm, yoğun duygularım, sürekli benimle konuşan iç sesim, bitmek bilmeyen düşüncelerim, kelimelerim, renklerim ve sarmaşıklarım var.
İstediğim her an, her yerde Allah’tan bir parçayı görebilirim. Bakmasını bilen herkes gibi…
Bazen bana yine ağır gelecek duygularım, göğsümü sıkacak, beynimi sarmaşıklar saracak ve ben yine saklanmak isteyeceğim bunu biliyorum.
Ama bunun da benden bir parça olduğunu, benim sarmaşıklarım olduğunu kabullendikçe ben onları yine budamayı başarıp, yine yoluma devam edeceğim.
Ben hazırım Allah’ım! Saklandığım yerden çıktım. Sarmaşıklarımı budadım.
Bir adım atmaya, mutluluğa, başarıya, aşka, aşkıma, hayata sevgiyle bakmaya hazırım.
Sarmaşıklarımın yine büyüyüp, yine saklanacağım zamana hazır olduğum gibi…
Ben Özlem ve bunlar benim renklerim…
Bazen gök mavisi, bazen kır yeşili, bazen göz alıcı bir kırmızı, bazen ise kasvetli bir gri ya da alacakaranlık kadar siyah...
Aynı hayat gibi!

Not: Bu yazı 13 Nisan 2011 Çarşamba, 02:14:21'de herşeyin üstüme üstüme geldiğini hissettiğim bir anda yazılmıştır. Söz konusu sarmaşıklar budanmış ve gereken önlemler bizzat benim tarafından alınmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder